Arılar için güvenli bir sığınak ve daha da önemlisi “ev” haline gelen insan yapımı arı kovanları, bu önemli niteliklerinden dolayı arıcılıktaki en önemli konu başlıklarından birini oluşturuyor. Peki, arılar bu kovanlara nasıl yerleştiriliyor öğrenmek ister misiniz?
Kovan, arıların yaşam alanı, diğer bir deyişle evi-ocağı… Arılar insanlar tarafından kovana alınmadan önce, ev olarak kendi buldukları ağaç ve taş kovuk/oyuklarını kullanıyordu. Daha sonraları insanlar, arıları bal üretimi için kontrol altına alabilmek adına kendi üretimleri olan kovanlara aldı. Günümüzde hemen hemen her ilimizde kovan imal eden büyük işletmeler bulunuyor. Bunun yanı sıra marangoz atölyelerinde de modern kovanlar imal ediliyor. Arı kovanı üretimi de bu şekilde gerçekleşiyor.
Bal arısı “apis mellifera” açık hava yerine karanlık bir ortamda yaşayabiliyor. Arılar bu karanlık ortamları çok eski yıllarda ağaç ya da taşlardaki kovuk ve oyuklar ile sağlarken, günümüzde ise arı kovanı dediğimiz mekanlarla çok daha güvende kalıyor. Üstelik günümüzde kullanılan modern kovanlar sayesinde, arı aileleri daha kolay yönetilebiliyor ve kontrol altında tutulabiliyor.
Kovanlar basit, geçit ve modern olmak üzere üç grup altında toplanıyor. Basit kovanlara sepet ve oyma (kütük) kovanları, geçit kovanlara değişik şekil ve ölçülerde olabilen yöresel kovanları, modern kovanlara ise Langstroth ve Dadant kovanlarını örnek vermek mümkün. Basit ve geçit kovanlarda teknik arıcılığın gerektirdiği değişik uygulamalar yapılamazken, modern kovanlarda bilinen tüm arıcılık uygulamaları ve kovan nakilleri kolaylıkla yapılabiliyor. Bal ve diğer arı ürünlerinin üretim miktarları da bu sayede artırılabiliyor. Amatör arıcılık için kullanılan kovanın çeşidi çok önemli olmamakla birlikte, profesyonel arıcılık için modern kovan kullanılması zorunlu oluyor. Bunlardan biri olan Langstroth kovan çeşidi, dünyada ve Türkiye’de en yaygın kullanılan kovan çeşidini oluşturuyor.
Bal özü ve polen toplayan işçi arılar, kovana en yakın kaynakları tercih ediyor. Bal özü (nektar) ve polen kaynakları kovana ne kadar yakın ise yavru ve bal üretimi de o oranda artıyor. Arılık alanına yakın çevrede besin kaynakları yoksa, besin toplayan işçi arılar 5-6 kilometre uzaklığa kadar uçup besin kaynağı araştırması yapabiliyor.
Dolayısıyla besin toplayan işçi arılar, kovanlarından itibaren 5-6 kilometrelik yarıçapa sahip olan bölgelerini unutmamak üzere tanıyor ve biliyor. Bu nedenle, bir kovan mevcut yerinden alınıp başka bir yere taşınacaksa eski ve yeni yer arasındaki uzaklığın en az 7 kilometre olması gerekiyor. Aksi halde besin toplayan işçi arılar eski yerlerine geri dönüyor ve ölebiliyor. Bunun için kovan nakilleri özellikle de arıların uçmadığı, tüm arıların kovanda olduğu akşam ve gece saatlerinde yapılıyor. Nitekim arı kovanı taşımak, koloniyi korumak adına en çok özen gösterilmesi gereken işlemler arasında yer alıyor.
Arı alım ve satımları genellikle ilkbaharda arılı çerçeve hesabı üzerinden yapılıyor. Arılar, kovan ile birlikte satın alınacaksa herhangi bir işleme gerek duyulmuyor. Şayet sadece arılar satın alınacaksa, arılar çerçeveleri ile birlikte yeni kovana aktarılıyor. Bununla birlikte, bir ağaç dalındaki oğul kovana alınacaksa mümkünse oğul doğrudan kovana; mümkün değilse de oğul önce oğul kutusuna, oradan da kovana aktarılıyor. Bu şekilde kovan istenilen yere yerleştirilebiliyor.
Arılar kovanda çerçevelere monte edilmiş petekler üzerinde yaşıyor. Ancak çerçevelerin yerleştirilmesinde arıların kendi kendilerine oluşturduğu bir düzen bulunuyor. Örneğin, en dip ve en son çerçeveler genellikle ballı peteklerden oluşuyor. Ortadaki petekler ise yavru üretim sahasını oluşturuyor. Yavru üretim sahasındaki petek gözlerinde, yavrunun beslenmesi için polen ve bal stokları da bulunuyor. Arıların yaşamını ve verimliliğini korumak için koloninin oluşturduğu bu düzenin bozulmaması oldukça büyük önem taşıyor.